Dostoyevski’nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz? Kendi idam sahnesi…
Çar’ın baskı döneminde, yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı.
Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı.
Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi.
‘Ateş’ emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine…
Yani aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı.
Böylece ‘ölüm’ ile tanıştı. Oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, ‘yaşam’ idi.
Stefan Zweig’a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti.
Fakat kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı: Yaşama sevinci!
“Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabileceği dar bir çıkıntıda; dört yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek fırtınayla sarılmış durumda yaşamak zorunda olsam ve bütün ömrümce, bin yıl boyunca, hatta sonsuza kadar o bir karış toprakta durmam da gerekse; o şekilde yaşamak, şu anda bir yarım saat içinde ölecek olmaktan çok daha iyidir.”
Yukarıdaki sözler Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanında Raskolnikov karakterinin sarf etmiş olduğu sözler olarak bilinse de, aslında Dostoyevski’nin idam anında yaşamış olduğu tecrübelerin aktarıldığı bir metindir.