─ Kızımı ben öldürmedim. İntihar etmiş kendisi sabahın seherinde. Ne duyduk, ne de gördük. Anası uyandırayım diye odasına girdiğinde asılı bulmuş öyle.
Bizler fakiriz; ama hiç bir şeyini de eksik etmedim. Her gün aş pişer bu hanede. Bayramda seyranda giyim kuşam da alırdık.
Okumak istedi, ona da yok demedik. İstesem, okutmazdım mesela. Hevesini kırmadım bir baba olarak. Liseyi bitirmesine izin verdim. E daha ne? Nasihatlarım olurdu tabi arada. İyiliği için dövmüşlüğüm de vardır.
Severdim kızımı ben. Pek konuşmazdık. Zaten anası vardır, ablası vardır; bir derdi oldu mu onlara söylüyordur. Elhamdülillah müslümanım ben, namazımda niyazımda bir adamım.
Bize uymaz arkadaşlığı olsun, çevresi olsun. Ha gençtir, özentisi olur; ama gereğini yapmak baba olarak bana düşer. Gereği neyse yapmışızdır. Çalışmaya yeltendi bir ara; zaman belli, ne işinde çalışacakmış ki?
Korudum kolladım kızımı ben. Kollamak ne zamandır baskı oluyormuş? Yazısı buymuş nihayetinde, Allah rahmet eylesin…
─ Anayım, içim yanıyor….Niye böyle bir şey yaptı bilmiyorum. Ev işi sevmezdi kızım; yemekti, ütüydü gelmezdi elinden. Gözü dışarıda demeyeyim de, olmaz işleri düşünürdü hep.
“Okuyayım” dedi, “çalışayım” dedi. Nerede okuyacak da nerede çalışacak? Bir ara tuhafiyeye girdi; laf atan olmuş buna.
Tamam, ben de dövdüm; ama iyiliği için. İşsizliği mi, düzeni mi ne, protestoya gitmişti bir kere. Babasının da, abisinin de kan beynine sıçradı. Kapanmıştım kızımın üstüne; yine yara bere olmuştu her tarafı.
Baskı yapmadım değil, yaptım. Odasından çıkartmadım. Ama niye? Evlensin diye, evini açsın, yuvasını kursun diye. İster miydim sonu böyle olsun? Kaderi böyleymiş, toprağı bol olsun…
─ Ben abisiyim. Sonuçta bacımızdır, hayırla anmak gerekir. İçi temizdi, sonra saygılıydı bana. Ama bilirdim ki fikirleri zıttı. Belli etmezdi, ama asiydi.
Mahallede, adamın biri bir kediyi tekmeledi diye üstüne yürümüştü adamın bu kız başına. Dövmezdim diyemem, ama iyiliği için yani. Bir kere sinemaya gittiğini haber almıştım.
Böyle sanat filmi mi ne, bir hafta dedikodusunu yaptılar buralarda. Namusumuz beş paralık oldu. Ha gereken cezayı vermedim mi abisi olarak, verdim. Hanım olsun istedim, çoluk çocuğa karışsın istedim.
Beğenmedi kimseleri. Kız kurusu çıktı başımıza. Ama iyi kızdı bence. İyi yapmadı intihar etmekle; büyük günaha girdi yani. Neyse, Allah günahlarını affetsin…
─ Ben onu daha iyi anlardım ablası olarak. İçini bana açardı. Konuşmaları falan tuhaf olurdu bazen. “Kendi ayaklarımın üzerinde duracağım ben, beni kimse ezemeyecek” der dururdu.
Dayanamadım, bir kere de ben dövdüm. Başına kötü bir şey gelmesin diye, iyiliği için. Evlenmeyecekmiş de, tek başına yaşayacakmış da, anca seveceği, kendisine saygı duyan bir adam bulursa, o zaman belki fikri değişirmiş de…
Saçma sapan şeyler işte. Eve gizliden kitap getirirdi. Şöyle bir bakardım da anlamazdım. Şimdi düşünüyorum da, aslında iyi bir insandı; aslında belki iyi şeylerdi yapmak istediği.
Ne bileyim ben, bizim namusumuzda olmaz öyle şeyler. Ama namussuzdu da diyemem. Öldü gitti işte…
Bütün elbiselerini, eşyalarını attı bizimkiler. Yaktılar kitaplarını sobada. Yanmış kitap kokusu serpiliverdi sokağa… O kokunun içinde kardeşimin kokusunu hissettim…
Kardeşim gibi koktu kitaplar, kitaplar gibi koktu kardeşim… İkisini ayırmıştım kitaplarının. Cengiz Aytmayov diye bir yazar, ”İlköğretmenim”; biri de Aziz Nesin, gerçi şeytan derler o adama ama kardeşim şeytana tapmazdı.
Kardeşim okumuşsa vardır bir bildiği, “İnsanlar Uyanıyor”`o kitabın adı da. Özlüyorum kardeşimi aslında, çok özlüyorum aslında…
Feminist miydi komünist miydi bilmiyorum ama çok günahkar da olsa cesurdu, saftı aslında… Bağrıma basamadım ölüsünü bile; bu iki kitabı bağrıma basıyorum geceleri… Neyse işte, mekanı cennet olsun…
Ergür Altan