Stendhal, odasına çekilir. Yazı masasının başına kurulur. Bir şeyler yazar. Ardından Masaya tebeşirle tabaklar, çatallar çizer en sevdiği yemeklerin ismini yazarmış.
Midesinden gelen sesleri hayal gücüyle bastırır. Dünyaya ve açlığa böyle katlanırmış.
Bir yalancılık üstadıdır O.
Dünya fazla gerçektir ve o bu gerçeğe katlanamayarak yalana/aldatıcı olana başvurur. Anılarında, kitaplarında sürekli yalan söyler.
Verdiği bilgiler uydurmadır. Tarihler çelişkilidir.
Öz yaşamını anlatırken hep bir maske takar. Abartı ustasıdır.
“Stendhal sendromu: bir sanat eseri karşısında fazla hayranlıktan bayılmak.” Boşuna ismini vermemiştir bu sendroma.
Bir tabloyu görmek için atına atlar İtalya’ya gider. Yol boyunca da at üstünde bir kitap okurmuş.
Duyuları hassastır. Ruhu, tüm o yağ tabakasına inat ip incedir.
Napolyon’un eski bir askeri olarak, Napolyon’un filanca yerde patlattığı bomba ruhundaki bir patlamadan daha etkili değildir onun için.
Rusya seferinde donan askerlerden haftalar sonra haberdar olur. Öylesine kayıtsızdır dış dünyaya.
Ömrü boyunca bir casanova bir don juan olamamanın acısını ruhunda hisseder.
Kadınlara düşkündür. Fakat Nadiren bir kadın yanına gelip konuştu mu onunla; ürkekleşir, heyecanlanır, kekeler.
Ve gecenin sonunda tüm bunlar için hayıflanır. Fırsat kaçmıştır artık. Yuvarlak yüzü, göbeği, yağ tabakası dolu vücudu, kısa bacaklarıyla zaten pek fazla şansı yoktur kadınlar konusunda.
Aniden gelen fırsatları da heder edince öfkeye kapılıp kendini yer, bitirir. Bir toplantıda efendice bir soru sorarlar bu yalancıların en yalancısına: “ne iş yaparsın” diye.
Kibirli bir eda ve müstehzi bir sırıtışla: “İnsan kalbi gözlemcisi” diye yanıt verir. Kalplerin Kopernik’idir. Durmadan izler durur. İnceler, eşeler…
Hayatı gibi ölümü de trajiktir. Yalnızlık içinde ölür.
Ve ancak öldüğünden senelerce sonra eserleri kıymete biner. Paris’te bulunan mezarlığının üzerinden bir köprü geçecektir.
Bunun için tüm mezarların yerleri değiştirilir. Onu tesadüfen orada geçen biri tanır ve yazar olduğunu söyler. Bir komisyon kurulur. Eserleri tekrar gün yüzüne çıkarılır. Yeni baskıları yapılır.
Yaşarken değil, öldükten sonra kıymeti anlaşılır. Tüm diğerleri gibi…