Bir zamanlar, Floransa’da zengin bir soylunun yalancı bir aşçısı varmış.
Bir akşam, efendisinin verdiği davet için şişe geçirdiği turna kuşunu pişirirken, köylü kadınlardan biri onu görmek için uğramış:
─ Bu kızartma da ne kadar güzel kokuyor! Tadına bakabilir miyim? diye sormuş.
Kadına hoş görünmek isteyen aşçı, turna kuşunun bir budunu ona armağan etmiş.
Kızartma sofraya götürüldüğünde, ev sahibi hemen bir parçasının eksik olduğunu fark etmiş ve aşçıyı çağırtmış.
─ Turna kuşunun öteki buduna ne oldu? diye sormuş.
Aşçı kendinden emin;
─ Turna kuşlarının tek budu olduğunu herkes bilir! demiş.
Adam;
─ Sen benim hayatımda ilk kez turna kuşu gördüğümü mü sanıyorsun? diye kızmış.
─ Ama bu doğru! diye ısrar etmiş aşçı. Bana canlı turna kuşları bulabilirseniz, size bunu kanıtlarım! demiş.
─ Yarın sabah benimle köye gel, turna kuşlarının kaç budu olurmuş, göreceğiz! diye yanıtlamış canı sıkılan soylu.
Ertesi gün, aşçı efendisine bir turna kuşu sürüsü göstermiş. Hepsi çayıra dağılmış, tek bacakları üstünde duruyorlarmış.
─ İşte efendim! Gördüğünüz gibi, turna kuşlarının yalnız bir tek budu var! demiş aşçı.
Adam ellerini çırpmış ve kuşlar havalanmış. Böylece uzun bacaklarının ikisi de görünmüş.
─ Şimdi ben de iki bacaklı olduklarını gördüm! demiş palavracı aşçı kurnazca. Ama dün sofrada, siz ellerinizi çırpmamıştınız, efendim! diye eklemiş.
Giovanni Boccaccio / Decameron