Eski zamanlarda, atları çok seven ve aynı zamanda akıllı bir adam vardı.
Üç erkek çocuğu olan bu adam günün birinde öldü.
Miras olarak çocuklarına 19 cins at bıraktı.
Adam vasiyetinde, atlarının yarısının büyük oğluna, dörtte birinin ortanca oğluna, beşte birinin de küçük oğluna verilmesini istiyordu.
Adamın oğulları ve köyün yaşlıları işin içinden çıkamadılar. Bu 19 atı nasıl pay edeceklerdi…
Büyük oğlana 9 at verseler, geriye kalan atları ikiye bölemeyeceklerine göre, bu vasiyeti nasıl yerine getireceklerdi?
Uzun bir zaman bu işin üzerine düşündüler, ama çıkar bir yol bulamadılar.
Miras yüzünden birbirleriyle kanlı bıçaklı hale gelen kardeşlerin arasını düzeltmek ve mirası vasiyete uygun şekilde bölüştürebilmek için, komşu köyde yaşayan bilgenin yanına gidip ondan yardım istemeye karar verdiler.
Bilge, adamlar geldiğinde, atının üzerinde gezintideydi.
Onlara nasıl yardım edebileceğini sordu. Onlar da ölen adamın vasiyetini anlattılar:
19 atın yarısını büyük oğluna, dörtte birini ortanca oğluna, beşte birini de küçük oğluna vermeleri gerekiyordu, ama bunu başaramamışlardı.
Bilge, problemi hemen çözeceğini söyledi. Birlikte hemen köye gittiler.
Bilge 19 atı yan yana dizdirdi. Sonra en başa da kendi atını getirip “Bu da benden size hediye” diyerek sıraya dahil etti.
Şimdi atların sayısı 20 olmuştu. Bilge başladı atları pay etmeye;
“20 atın yarısı, yani 10 at senin ey büyük oğul”, diyerek 10 atı büyük oğlana verdi.
“20 atın dörtte biri olan 5 at senin ey ortanca oğul” diyerek 5 atı da ortanca oğlana verdi.
“20 atın beşte biri olan 4 at da senin ey küçük oğul” diyerek 4 atı da en küçük oğlana verdi.
Böylece 19 atı pay etmiş, geriye sadece bilgenin hediye ettiği at kalmıştı.
“Bu atı da bana hediye edin” diyerek kendi atına binip oradan uzaklaştı…