Bizim ufaklık basket oynuyor, bir doktor imzası istemişler. Sabah derse yetişecek, ODTÜ’nün sağlık merkezine gittik.
Sıramızı aldık, saat 8.40, girdik bir odaya. Doktor da can arkadaşımın arkadaşı, beni de tanıyor.
İki kişiyle çay, kahve içip sohbet ediyor. Durumu söyledim, bir imza lazım, dedim.
“Bekleyin geliyorum” dedi.
Biz geçtik banka oturduk, öyle bekliyoruz.
10 dakika sonra çıktı, birkaç bekleyen daha var.
“Biliyorsunuz mesai 9.00’da başlıyor” dedi.
Biz dışarıda kızımla ve diğer hastalarla 09:00’a kadar bekledik. O sırada diğer doktor geldi. Girdik, imza toplam on beş saniye sürdü.
Kızım hiçbir şey anlamadı.
─ Baba bu kadar kısa bir imza için niye bu kadar bekledik? Dersi de kaçırdık.
Ufaklık şimdilik şaşırıyor, şaşırmayı bıraktığı gün sistem onu da yemiş olacak zaten.
Bu bahsettiğim olaydaki doktor pırıl pırıl, sağlam karakterli bir adam, çok da iyi bir doktor. Ama sistem kazanmış durumda.
Benim “Bu ülke için ne yaparım?” diye düşünen, okulu bitirirken heyecanlı, canavar arkadaşlarımın hepsi şimdi mesaide borsa, iddaa sonuçları takip ediyorlar.
Kendini acayip ciddiye alıp işini ciddiye almayan insanlar topluluğu olduk. Keşke ciddiye aldığımız şey kendimiz değil, işimiz olsa.
Dikkat edin, gram yetkisi olan adamda bir surat, bir hava. İşin kalitesi o çünkü.
Ahmet Şerif İzgören