27 yıl devlet okullarında sınıf öğretmeni olarak çalıştıktan sonra emekli oldum. İlk zamanlar güzel geçiyordu.
Hasta olan annemle bol bol zaman geçiriyordum. Annemin vefatından sonra içim iyice daralıyordu. Evimizin arkasında olan ilkokulda ders zili çaldığın zaman hüzne kapılıyordum.
Ek ders ücretli öğretmen olarak çalışmaya karar verdim. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne müracaat ettim. Başvuruların okulların açılış tarihine kadar sonuçlanacağını, arayacaklarını söylediler.
Okullar açılmış, hiçbir haber çıkmamıştı. Çok üzülmüştüm ama yapacak bir şey de yoktu. Hayat devam ediyordu.
İki hafta sonra İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden haber geldi, Şube müdürü, bir okulda öğretmen açığı oluştuğunu söyleyip, gidip gitmeyeceğimi sordu;
─ Giderim müdürüm, dedim.
─ Bazı sorunlar var ama, sen eski öğretmensin halledersin, dedi.
Hemen görevlendirme yazımı aldım ve okula gittim. Okul müdürüyle görüştüğümde bana daha önce göreve başlayan iki öğretmenin de ayrıldığını söyledi ve ‘’İnşallah siz devam edersiniz.’’ dedi.
Sorunun ne olduğunu sorduğumda sınıf hakimiyeti olarak belirtti. 1.sınıftı. Mini mini yavrular…
Harf eğitimine başlamıştık. Öğrenciler istekli, ben de gayretliydim. Sınıfta bir öğrencim vardı ve hiç konuşmuyordu. Okul müdürüne sorduğumda “Uzun hikaye öğretmenim.” demişti.
Bir gün teneffüs saatinde öğrencilerimden biri “Biz Ahmet’le komşuyuz. Daha önceden konuşmuyordu” dedi.
Araştırdım ve aldığım duyumlara göre çocuk, babasının da olduğu bir ortamda töre cinayetine tanık olmuş ve o günden sonra dili tutulmuş, konuşamıyordu. Diğer öğrenciler derse katılıp, yazı yazarken o sadece resim yapıyordu.
Bazen dersin ortasında sıraların üzerine çıkıyor, arkadaşlarını rahatsız ediyordu. Hadi yavrum şimdi boynuma sarıl ve sıranın üstünden in, dediğimde beni dinliyor, boynuma sıkı sıkı sarılıp sıranın üzerinden iniyordu.
Bu gün, “Yine bir şey öğrenmedin. Öğlen oldu ve iki saat dersimiz kaldı, öğrenmeye hazır mısın?’’ dediğimde başını öne doğru sallıyordu.
Yanına oturup birlikte yazı çalışması yapıyorduk. Teneffüslerde de onu gözlemliyordum. Okul bahçesi çok genişti. Önce koşuyor sonra bir duvar dibine oturuyor, arkadaşlarını seyrediyordu.
Ders zili çaldığında hiç umursamıyordu. “Ahmet ders zili çaldı,” diye bağırıyordum, yüzüme bakıyor, ama oralı olmuyordu. Çömelip kollarımı açıyordum.
Yüzünde bir gülümsemeyle koşup bana sarılıyordu. Birlikte sınıfa gidiyorduk. Rehberlik Araştırma Merkezinin verdiği rapora göre kaynaştırma sınıfı öğrencisiydi.
O gün ‘’B’’ harfini vermiştim. Arkadaşları el yazısı ile harfi öğrenmeye çalışırken o resim yapıyordu. Yaptığı resimde, baba, bayrak, bebek, baston çizimleri vardı.
Bu çocuk alt özel sınıf öğrencisi olamaz diye düşündüm. Daha sonra defterine ‘’B’’ harfini yazmaya başladı. Güzel yazıldığı için çok sevinmiştim. Ders saati bitmek üzereydi. Sınıfta bir hareketlenme oldu.
“Defter ve kitaplarınızı toplayın teneffüse çıkacağız” dedim . O arada arka sırada oturan bir öğrenci arkadaşına kızıp kalemini sınıfın ortasına fırlattı.
“Ben size böyle mi öğrettim çocuklar? Yaptığınız çok yanlış bir davranış, kalem birimizin gözüne gelebilir’’ dedim. Zil çaldı ve çocuklar dışarı çıktı.
Sınıfta iki kişi kalmıştı. Ahmet ve sıra arkadaşı. Ben de nöbet yerime gitmek için sınıf kapısına yöneldiğimde arkamdan hiç duymadığım bir ses “Ben yapmadım öğretmenim.’’ dedi…
Geriye döndüm. Ahmet ‘’Vallahi ben yapmadım.’’ dedi tekrardan. Ona doğru yöneldim ve onu kucakladım. Sıkı sıkı sarıldım.
“Biliyorum sen yapmadın yavrum.’’ dedim. ’’Ahmet sen konuştun.’’ dedim heyecanla. O da yüzüme bakarak ‘’Sesimi duydum öğretmenim’’ dedi .
Ahmet’in elinden tuttuğum gibi onu müdür odasına doğru götürdüm. Müdür bey odadan çıkıyordu o sırada. Bana bakarak ‘’Ne oldu öğretmenim şikayet mi var? Sonra görüşelim.’’ Dedi.
Ahmet ‘’Hayır müdür baba’’ dedi . Müdür bey bunu duyunca şaşırdı. ‘’Öğretmenim Ahmet konuşuyor.’’ dedi gülümseyerek. ‘’Biz de size bunu müjdelemek için gelmiştik.’ dedim aynı heyecanla.
Müdür bey ‘’Sabır meyvesini verdi.’’ dedi ve öğrencinin annesini arayıp bu güzel haberi ona iletti. Kısa bir süre sonra Ahmet’in annesi geldi, sevinçten ne yapacağını bilemiyordu.
Güzel bir günü noktalamıştık. Artık Ahmet de ben de mutluyduk. Eksikleri telafi etmeye çalışıyordum. O da daha hızlı öğreniyordu.
Bir dersimizde sevgi ve saygının önemini işleyecektik. ’’Sevgi nedir?’’ diye sınıfa bir soru yönelttim. Verilecek cevapları merak ediyordum. Öğrencimin biri parmak kaldırarak ‘’Güzel şeyler yaşamaktır,’’ dedi.
Ahmet’te parmak kaldırıyordu. Cevabını çok merak edip ona söz hakkı verdim. ’’Öğretmen,’’ dedi. Arkadaşlarından biri ‘’Öğretmenimizin adı Sevgi mi?’’ dedi.
Bunu duyunca Ahmet sinirlendi. ’’Öğretmenimin adı Sevgi değil. Öğretmenim beni çok sevdi. Ben de konuştum.’’ dedi. Boğazıma bir şeyler düğümlenmişti. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
Pencereye doğru yaklaştım. Dışarıya baktım. Yutkundum. Ahmet’in gönül teline dokunduğumu hissetmiştim. Geriye döndüm. Başını okşadım. “Çocuklar, sevgisiz yaşanmaz. Sevgi bir duygu çeşididir,’’ dedim.
Öğretmenlik mesleğinde ki en güzel anılarımdan biridir. Ne Ahmet’i unutabilirdim. Ne de annesinin sevicini…
Mediha Yeşilyurt – İlkokul Sınıf Öğretmeni