1890 yılında Bohemya’da doğan ve birden çok dili akıcı olarak konuşabilen Victor Lustig, dolandırıcılık kariyerini Paris-New York City arasında yolcu taşıyan okyanus gemilerinde geliştirmişti.
1925 yılına gelindiğinde, I. Dünya Savaşı’nın yaralarını yeni sarmış olan Fansa’nın başkenti Paris, bir dolandırıcı için çok uygun bir ortamdı.
Eyfel Kulesi kentin göz bebeğiydi, fakat onu muhafaza etmek hiç kolay değildi. Boyasını temiz tutmak ve pastan korumak bile başlı başına büyük bir masraftı.
Gazetede bu konu üzerine okuduğu bir makaleden esinlenen Lustig, adını dünyaya duyurmasını sağlayacak numarasını bu sayede buldu; iletişime geçtiği altı hurda metal tüccarıyla Paris’te buluşarak, onları, bakımını artık karşılayamayan belediyenin Eyfel Kulesi’ni yıkıp hurdacılara satmak istediğine ikna etti.
Gerçekten de kule 1889 Paris Sergisi için tasarlanmış, daha sonra yerinin değiştirilmesi planlanmıştı, yani yıkılması ihtimali o dönem için çok da gerçekdışı sayılmazdı.
Sonunda Lustig kuleyi hurdacılardan birine satıp karşılığında bir çanta dolusu nakit para almakla kalmadı, bir tanesinden rüşvet dahi aldı.
Hurdacı öyle utanmıştı ki polise şikayet dahi edemedi.
Lustig bir sonraki satış denemesinde ise şikayet edildiği için yakalandı.
Daha sonra olay basında genişçe yer buldu hatta filmlere konu oldu.
Dünyanın farklı yerlerinde pek çok dolandırıcı (Bkz. Sülün Osman) Lustig’den ilham alarak büyük şehirlerin meydanlarını, köprülerini, anıtsal yapılarını vb “satma” yöntemini dolandıcılıkta sıkça kullandılar.