Şahmaran Efsanesi

Şahmaran, efsanesi Anadolu ve Mezopotamyada yaygın olarak bilinen, sevilen, hatta evlere uğur ve bereket getirmesi umuduyla resimleri asılan kültürel bir unsurumuzdur.

Farsça asıllı bir kelime olan Şahmaran, “Yılanların Şahı” anlamına gelmektedir.

Efsaneye göre Şahmaran Baş tarafı dünyalar güzeli bir kadın, alt tarafı yılan olan bir yaratıktır ve yeraltında, yılanlar ülkesinde yaşar.

Sözlü anlatımla yayılan her efsanede olduğu gibi, Şahmaran efsanesinde de birbirinden farklı anlatımlar mevcuttur. En yaygın anlatıya göre Şahmaran Efsanesi şöyledir:

Çok eski zamanlarda Tarsus’ta  Cemşab adında odunculukla geçinen yoksul bir delikanlı vardır.

Cemşab ve arkadaşları bir gün oduna gittiklerinde, içinde bal olan bir kuyuya rastlarlar.

Kuyudaki balları çıkarması için arkadaşları Cemşab’ı kuyuya indirirler.

Cemşab kuyudaki balları toplayıp arkadaşlarına verir.

Hırslarına yenik düşen arkadaşları Cemşab’ın payına düşen balı da kendi aralarında paylaşırlar ve O’nu kuyuda yalnız bırakıp giderler.

Çaresiz kalan Cemşab kuyunun duvarında bir delik görür ve çakısıyla bu deliği genişleterek gizli bir geçide ulaşır.

Bu geçit O’nu yeraltındaki yılanlar ülkesine götürür.

Burası şırıl şırıl sular akan çok güzel bir yerdir. Etrafta binbir çeşit yılan dolaşmaktadır.

Hepsinin ortasında da bu yılanların hükümdarı olan, vücudunun belden yukarısı güzel bir kadın, belden aşağısı yılan biçiminde olan Şahmaran vardır.

Şahmaran bu delikanlıyı çok sever. Kısa zamanda Cemşab ve Şahmaran arasında büyük bir aşk filizlenir.

Cemşab uzun bir süre Şahmaran ve yılanlarla beraber bu güzel yeraltı ülkesinde yaşar.

Şahmaran ona hastalıkların tedavisi ve şifalı otlar hakkında bütün bildiklerini öğretir, O’nu bir hekim olarak yetiştirir.

Gel zaman git zaman delikanlı ailesini ve yeryüzünü özlemeye başlar. Bu özlemini Şahmaran’a anlatır.

Şahmaran sevdiği adamın bu özlemine kayıtsız kalamaz ve yeryüzüne dönmesine razı olur.

Ancak yeryüzüne çıktığında kimselere Şahmaran ve yeraltındaki yılanlar ülkesinden bahsetmemesini tembihlemeyi de unutmaz.

Ayrıca başkaları ile birlikte hamama gitmemesi konusunda da uyarır.

Çünkü Şahmaran ile birlikte yaşadığı süre boyunca Cemşab’ın sırtında tıpkı yılanlarınki gibi pullar oluşmuştur.

Tekrar yeryüzüne çıkan Cemşab bu sırrını uzun zaman saklar. Ta ki o talihsiz güne kadar…

Günün birinde Tarsus Kralı hastalanır ve bu amansız hastalığın tek bir tedavisi vardır; Şahmaran eti yemek!

Kral Şahmaran’ı bulabilmek için tüm Tarsus halkını sorguya çeker. Ve bu sorgu esnasında hamamda Cemşab’ın sırtındaki pulları gören birileri bunu Krala anlatırlar.

Cemşab Kral ve adamlarının baskılarına dayanamaz, Şahmaran ve yılanlar ülkesine dair tüm bildiklerini onlara anlatır.

Şahmaran, mağarasında yakalanıp Tarsus’a getirilir. Bugün Şahmaran Hamamı denilen hamamın içinde öldürülür. Şahmaran’ın etinden yiyen kral iyileşir.

Şahmaran’ın sevgisine bir şekilde ihanet etmiş olan Cemşab ise O’ndan öğrendiği tedavi yöntemleriyle ünlü bir hekim olarak dertlere deva bulmaya devam eder…

Sümerlerin Gılgameş Destanı’ndan, Hititlerin ejder İlluyanka’sına kadar yakın doğunun binlerce yıllık kültüründen izler taşır Şahmaran Efsanesi.

Anadolu insanının çok sevdiği, mütevazı evlerinin duvarlarını resimleriyle süslediği, hatta çeyiz işlemelerinde kullandığı bir motif olarak kültürümüzde yaşamaya devam eder…