Bir Pazartesi günüydü. Her zamanki gibi işyerine gelen Dilek masasında bir gül buketi buldu. Bunu kim koymuş olabilirdi? Arkadaşlarına sordu. Onlar da bilmiyordu. Üzerindeki kartı okudu:
“Seni daima seveceğim.”
İyi de bu kimdi?
Bekardı. Bir sevgilisi de yoktu. Tahmin yapmalıydı. İlk aklına gelen yan odadaki Servet’ti. Gerçi onun bir kız arkadaşı vardı ama kendisine de ilgi duyuyor olabilirdi. İkinci olarak Veli aklına geldi. Veli evliydi ama gözü dışarıda biriydi.
Daha sonra hizmetli Hasan’ı düşündü. Hasan kendisine hayran hayran bakardı. Ama o da evliydi. Uzak ihtimal de olsa Müdür Recep de olabilirdi. Recep Dilek’e fazlaca toleranslıydı.
Bekleyip görmeliydi. Öğleye kadar herhangi bir işaret belirmedi. Yoksa gülü koyan korkak mıydı? Belki de utangaç birisiydi. Öğleden sonra elinde dosyayla Mert geldi:
─ Siz bu konuya vakıfmışsınız. Müdür öyle dedi!
Acaba utangaç aşık Mert olabilir miydi? Yüzü de nasıl kızarmıştı. Gülü onun koyabileceği hiç aklına gelmemişti. Mert’in odası dört oda ilerdeydi.
Genellikle yaptığı işler farklı olduğu için Mert’le karşılaşmazlardı. Mert de bekardı belki de gülü koyan oydu.
Dilek Mert’e iş konusunda yardım etti. Gayet nazikti. Gizli aşığını incitmemeliydi.
Ertesi gün Mert yine geldi. Bu sefer müdürün verdiği bir talimatı iletiyordu.
─ Geçen ki sıkıntılı meseleyi birlikte çözecekmişiz.
Artık birlikte daha sık görüşüyorlardı. Mert kendisine karşı oldukça nazik ve saygılıydı. Dilek Mert’i hayallerindeki beyaz atlı prens olarak görmese de ilgi görmekten memnundu.
Günler ilerledikçe bu gizem Dilek’in canını sıkmaya başlamıştı. Mert’in bir ilgisi varsa bunu açık olarak belli etmeliydi.
Kendisi ise Mert’i sempatik bulmakla birlikte ona karşı belirgin hisler beslemiyordu. Mert ilanı aşk ederse bu durum değişebilirdi.
İlk gül buketinin üzerinden iki hafta geçmişti ki Dilek yine masasında bir gül buketi buldu. Üzerindeki kartta sadece kalp resmi vardı.
“Bu korkaklıkla beni elde etmen imkansız” dedi içinden.
Bir süre sonra Mert’in gidip gelmeleri kesildi.
“Bu da amma nazlı be” diye geçirdi içinden. Belki de bir yanılsama yaşamıştı. Belki de Mert ona hiç ilgi göstermemişti. “Sen bilirsin, peşinden koşacak değilim” dedi içinden.
Bir süre sonra iş çıkışı karşılaştılar Mert’le. “İşin var mı?” diye sordu Dilek. “Alışverişe gidiyorum da yanımda birisiyle daha keyifli olur” Mert bu teklifi kabul etti.
Birlikte alışveriş yaptılar. Alışveriş tamamlanınca “İstersen sinemaya gidelim.” dedi Mert. Sinemaya gittiler. Ardından da bir kafede sohbet ettiler. Saat oldukça ilerlemişti. “Seni evine bırakırdım ama arabam yok” dedi Mert. “Teşekkür ederim vaktini ayırdığı için” dedi Dilek ve ayrıldılar.
Eve giden Dilek Mert’ten bir telefon bekledi. En azından bir “iyi geceler” mesajı. Ama gelmedi. Sonraki günler Mert’in mesafeli duruşu devam etti. Ne yapmaya çalışıyordu bu çocuk?
Tam Mert’i tamamen kafasından çıkarmaya çalışıyordu ki masasında yine bir gül buketi buldu. Üzerinde de bir not “ Seni seviyorum, ama açılamıyorum”
“Açıl artık sersem” dedi içinden. Mert’i arayıp öğle yemeğinde ne yapacağını sordu. Mert konuşmanın sonunda Dilek’i öğle yemeğine davet etti.
Öğle yemeği güzel geçmişti ama devamı gelmedi. Mert bir türlü ilişkide sonraki safhaya geçecek adımları atmıyordu. Dilek’in canı bu işe fena sıkıldı. “Sen bilirsin Mert efendi, benden bu kadar.” Dedi.
Pazartesi sabahları gül buketi gelmeye devam ediyordu. Ama Dilek gül buketlerinden ziyade Mert’in açılmasını istiyordu. Bu olmayınca Mert ile yaşadıklarını kafasından silmeye çalıştı. Ama onu unutamıyordu. Keşke şu Pazartesi sabahı gelen güller olmasaydı…
Dilek çok uğraştı ama Mert’i kafasından silemedi. Mert ona kendiliğinden açılmayacaksa belki de onu buna teşvik edebilirdi. Mert’i bu sefer akşam yemeğine davet etti Dilek.
Sonraki gün de sinemaya. Ertesi gün de Mert bu sefer teklif etti. “Öğle yemeğine çıkalım mı?”
Aradan 3 ay geçince Mert duygularını açıkladı: “Seni seviyorum” Bir süre sonra evlendiler. Balayından dönerken Dilek itiraf etti:
─ Sürekli gönderdiğin güller olmasaydı şimdi beraber olmazdık!
─ Hangi güller?
─ Pazartesi günleri gönderdiğin güller.
─ Sana da gönderiyordu demek ki pis zampara.
─ Kim o?
─ Kim olacak Veli! Zamparanın biri. Gözüne kestirdiğine sürekli gül gönderir pis sapık. İşe başlayınca şunun hesabını bir göreyim!