Büyük şair Nazım Hikmet, Türk edebiyatının en usta kalemlerinden Sabahattin Ali ile tanışmasını anlatıyor;
“Bir gün dergi redaksiyonuna kısa boylu, gözlüklü bir genç geldi. Almanca bildiğini, hikayeler yazdığını ve adının Sabahattin Ali olduğunu söyledi, hikayelerinden birini bıraktı, çıktı.
Bu hikaye, orman işçilerinin yaşamı üzerineydi. Alman romantizminin etkisi altında yazılmış olmasına karşın, konu ve içerik bakımından Türk edebiyatında bir yenilik oluşturuyordu.
Genç adamın yetenekli bir yazar olduğu, daha ilk satırlarından anlaşılıyordu. Hikaye basıldı.
Sabahattin Ali ile tanışmamız böyle başladı. O, haftada iki üç kez redaksiyona geliyordu.
O zamanlar yalnızca edebiyat tartışmaları biçiminde legal olarak ortaya konulabilen politik konuları onunla tartışıyorduk.
Sabahattin Ali, çok kısa bir zamanda dergide aktif bir rol oynamaya başladı.
Sovyetler Birliği’ne karşı derin bir sevgi besliyordu.
Sovyetler Birliği hakkında gerçeği yansıtan Türkçe ve Almanca birçok kitap okuyor, Marksist-Leninist yazılara ilgi gösteriyordu.
Bu devrede Tolstoy, Çehov, Gorki ve Şolohov’un eserlerini okudu. Kısa bir süre sonra buluşmalarımız kesildi; ben hapishaneye düştüm.
Daha sonra, Sabahattin Ali’nin Konya’da öğretmenlik yaptığını, Mustafa Kemal ve rejimi hakkında yazdığı iğneli yazılar yüzünden mahkum edilerek Sinop Hapishanesi’ne gönderildiğini öğrendim.
O zamanlar, Sinop Hapishanesi’nde büyük bir komünist grup yatıyordu. Sabahattin Ali ile komünistler arasında sıkı bir dostluk kurulmuştu.
Sabahattin, onların halkın davası için savaşta baş eğmeyen tutumlarına, bu savaşın utkusuna karşı duydukları sarsılmaz güvene hayrandı.”
Ve Nazım Hikmet ile Sabahattin Ali’nin dostlukları hapis yattıkları zamanda da mektuplarla devam eder.
Hatta Nazım Hikmet’in Sabahattin Ali’ye “Bırak şu şiir işçiliğini sen artık hikaye yaz” dediği belirtilir.
Sabahattin Ali’nin yakın dostlarına “Ben Nazım’la aynı çağda yaşamış olmakla övünürüm” dediği ifade edilir.
Kaynak: Sevengül Sönmez / A’dan Z’ye Sabahattin Ali kitabından alıntıdır.