Mahzuni Şerif’in Yılmaz Güney Anısı

Cezaevi şartları zordu ama Mahzuni’nin aklı kendisinden daha çok dışarıdaydı. Karısı Fatma, kızı Derya’ya hamileydi.

Nasıl geçinirlerdi, ne yer, ne içerlerdi? Fatma, Antep’te evlerinde ama kendisi İstanbul’da cezaevindeydi.

Sürekli Mahzuni’nin ziyaretine gitmesi de bu yüzden mümkün değildi. O günlerin en yaygın iletişim yöntemi ise mektuptu. Mahzuni Şerif, karısı Fatma’ya bol bol mektup yazıyordu.

Kiminde “Fatma” diye, kimin de “Fatoşum” diye hitap ediyordu. Koğuş arkadaşı Yılmaz Güney de aynı sıkıntılardan mustaripti. O da eşi Fatoş Güney’e mektuplar yazarak hasret gidermeye çalışıyordu.

Bir gün Mahzuni, evlilik yüzüğünü lavaboya düşürmüştü. Canı çok sıkkındı. Kendi kendini yiyordu. Mahzuni’nin bu kadar üzüldüğünü gören Yılmaz Güney, “Mahzuni Baba, bu yüzük derdi seni bitirecek; ben en iyisi bu yüzüğü çıkartayım” dedi ve o güçlü cüssesiyle lavaboyu yerinden söktü.

Mahzuni yüzüğüne kavuşmuş, cezaevi şartlarında ilk kez mutlu olmuştu. Mahzuni’nin bu kadar sevindiğini gören Yılmaz Güney gülerek, “Seninki Fatoş, benimki Fatoş, tutuş Allah tutuş” diyordu.

Ali Öztunç / Devri Mahzuni

 ***

Bir Yudum İnsan” belgeselinin Yılmaz Güney’in hayatını konu alan bölümünde Mahzuni Şerif bir anısını anlatır;

“Ben, rahmetli Yılmaz Güney abimin bulunduğu koğuştaydım.

Aramızda (koğuşta) bulaşık yıkama günleri olurdu ikişer kişi. Ben Yılmaz abi ile çift seçildim. Yemek yedikten sonra mutfakta bulaşık yıkama durumu, ben çatalları yıkayıp kurulayacaktım, kendisi de kapları yıkayacaktı. O büyük insan ‘Mahzuni baba, sen otur, ben hepsini de yaparım. Otur sen sazı eline al‘ dedi,

O bulaşık yıkarken ben Amerika Katil türküsünü okurdum.