Şarkı Rus Cephesi’nde Alman askeri Hans Leib’in kışla önünde sokak lambasının altında nöbetteyken sevgilisiyle buluşması ve sonrasındaki hüzünlü vedalarını konu alır.
Şair Hans Leib’in 1915 yılında 1. Dünya Savaşı sırasında aşık olduğu iki kadının bir şiirde buluşmasıdır şarkının özünü oluşturan.
Yani şairin önceki sevgilisi Lili ile askerde tanıştığı hemşire Marlen aslında iki farklı kadındır ve Hans Leib’in düşlerinde ve şiirinde tek bir kişiye dönüşmüşlerdir.
Hans Leib’in yazdığı bu şiir yıllar sonra, 1938 yılında Rudolf Zink adlı besteci tarafından bestelenip Lale Andersen tarafından seslendirilir.
Bu türkü 2. Dünya Savaşı’nda askerleri etkileyen en duygusal şarkılardan biri olur.
Her akşam saat 21:55 olduğunda tüm cephelere yayın yapabilen Belgrad radyosunda bu şarkı çalınmaya başlanır.
Şarkıyı ilginç kılan şey ise aynı anda karşı cephedeki askerlerin de siperlerinde şarkı ile kendinden geçmeleri olur.
Hatta düşman askerler siperlerinden başlarını çıkararak Almanlar’a, “Radyonuzun sesini biraz daha açar mısınız” diye seslenirlermiş.
Şarkı bitene kadar ise hiçbir cephede hiçbir asker tek bir kurşun bile atmaz, hayaller alemine dalarak, geride bıraktıkları sevdiklerini düşleyerek şarkının bitmesini beklermiş.
Böylece Lili Marlen türküsü hiçbir komutanın emri olmadan savaş durduran tek şarkı olarak tarihteki yerini alır.
Aşkın bunca kötülüğe ve şiddete rağmen askerlerin kalbinde yankılanmasının acıklı türküsü de diyebiliriz Lili Marlen türküsü için.
Şarkının Türkçe çevirisi ise şöyle;
Kışla kapısının önündeki fener
Eskiden de oradaydı, şimdi de orada
Orada tekrar görüşsek ya
Dursak yine lambanın altında
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
İkimizin gölgesi sanki birdi
Birbirimizi nasıl sevdiğimiz kolayca görülebilirdi
Ve herkes yine görmeli
Bizi lambanın altında
Eskisi gibi, Lili Marleen
Eskisi gibi, Lili Marleen
Derken nöbetçi seslendi
‘Yat borusunu çalıyorlar, üç gün cezası var!’ dedi
‘Hemen geliyorum, yoldaş’ dedim
Ve sana veda ettim
Ah, oysa ki nasıl isterdim gelmeyi
Seninle, Lili Marleen
Seninle, Lili Marleen
Yerinde adımların, zarif yürüyüşün
Akşam boyu parlıyordur, ama beni unutalı çok olsa gerek
Bana bir şey olursa eğer
Kim kalacak lambanın altında
Seninle, Lili Marleen?
Seninle, Lili Marleen?
Sessiz odalardan, yerin yatağından
Aşk dolu dudakların, bir rüya gibi, beni kaldırıyor
Sabahın sisi dağıldığında
Lambanın altında olacağım
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Sonrasında Türk şiirinin kaptan-ı deryası Attila İlhan’ın kalbinden de bu türkü için şu güzel mısralar dökülür…
Lili Marlen
akşam olur
mektuplar hasretlik söyler
zagrep radyosunda lili marlen türküsü.
siperden sipere ateş tokuşturanlar
karanlıkta dem çeken
ishak kuşu
bu civarlarda benim
bir cennetmekânım olacak
aslan sıfatlı johnny hisarboylu silahşör
arkasında mısır el kahire
ehramlar cana can katan nil
cüzamlı dilenci trahomlu insan
sağında mavi gözlü dilber akdeniz
solunda çöl
ve balta girmemiş orman
biz dünyalılar yemin içtik
imanımız var
hürriyet için, hürriyet aşkına
savulacak döne’m savulacak düşman
dehrin cefasını çektik
safasını süreceğiz.
biz sudanlılar
kıbleye karşı namaza duranlar
aragon’dan bıçak gibi çekilmiş yedi mısra
sydney’den bir muhalif rüzgâr
akşam olur
mektuplar hasretlik söyler
zagrep radyosunda lili marlen türküsü
dost ağlar karanfilim dost ağlar
marş söylemeden ölmek bize yakışmaz
ve biz yine yıldızlara bakarız
ve yine yıldızlar bize bakar
duadır
güneşbaht olasın civan oğlum
hürriyet için dipçik tutan el dert görmesin
Ve elbette bu sadece bir şiir olarak kalmaz ve Ahmet Kaya’nın sesinden kulaklarımızda bir kere daha ölümsüz bir şarkı olarak çınlar da çınlar…