Hava çok soğuk… Dün gece belki eksi 20 dediler… Kar taneleri dönüp duruyorlar havada… Fırtına var…
Yine böyle havalardaydı… Ankara Altınçanak’ta bir dişi kurt görmüşlerdi avcılar, karla kaplı asfalt yolun hemen yakınında. Araçlarını durdurup indiler, kurt kaçmak yerine durdu…
Karşılıklı bakıştılar… Avcılar üç yanından yaklaşmaya başladılar…
Kurt üç beş adım kaçar gibi yaptı, döndü yerden büyük bir eski kemik parçasını ağzına aldı, onu sürükleyerek gitmek istedi…
Olmadı… Avcılara baktı, tekrar kemiğini bırakıp gitmeyi denedi, gidemedi, döndü durdu… Ve ilk kurşun karlı ovada patladı…
Kurt, arka ayaklarının üzerine kalkıp havada bir yay çizerek yumuldu, açıldı, çığlık attı…
Yaralı yaralı gitmek isterken, dönüp tekrar kemiğini almaya çalıştı… Bir kurşun daha bedeninde patladı…
Her kurşunda aynı şey oldu… Her kurşun yediğinde Altınçanak çığlığından inledi…
Düştü kalktı… Kaçmak yerine hep dönüp dönüp kemiğini de götürmek istedi…
Avcılar cansız dişi kurdun başına toplandılar… Ağzının hemen ucunda götürmek istediği kemiği duruyordu hâlâ…
Kemiği bırakıp da niye kaçmadığına bir türlü anlam veremediler…
İçlerinden birisi kurdun kemiği sürüklemeye çalıştığı yönü gösterdi…
Tümseğin arkasında beş küçük yavrusu, şaşkın ve korkulu bakışlarla bekliyorlardı anneleri dişi kurdu…
Sevgili Metin Sertoğlu o günü gözleri ıslanarak anlatmıştı: “Yavrular açtı, annenin kemiği götürmesi lazımdı…”
Yer gök kar yine… Dün gece eksi 20 belki…
Ne zaman böyle olsa havalar, bir anne kurt koşar gözlerimin önünde… Beyaz karın üzerinden bebeklerine doğru, ağzında kemiği…
Ayak izleri kırmızı…
Bekir Coşkun