Buddha, yeni öğrencilerine, bir oğlu olan dul babayı anlatırdı.
Adam bir iş seyahatindeyken, hırsızlar evine girmiş, evi yakmış ve oğlunu kaçırmış.
Baba eve döndüğünde, evinin kül olduğunu ve oğlunun da yanıp ondan geriye yalnızca küllerinin kaldığını düşünmüş.
Kalbi kırılan baba, külleri toplamış ve yanından hiç ayırmadığı çok güzel bir kavanoza koymuş.
Biraz zaman geçmiş, oğlu hırsızların elinden kaçmış ve eve, babasına koşmuş.
Gece geç saatte eve gelen çocuk, kapıyı çalmış.
Baba, derin uykusundan uyanmış ve seslenmiş;
─ Kim o?
Oğlu yanıtlamış;
─ Benim baba, oğlun.
Acıyla öfkelenen baba, kötü kalpli bir çocuğun ona numara yaptığını düşünerek, oğlunu kapıdan kovmuş.
Oğlu kendini anlatmaya çalışmış, ama baba dinlememiş…
Sonunda çocuk bir daha dönmemek üzere oradan ayrılmış.
Bu öyküden sonra, Buddha yeni öğrencilerine şöyle derdi:
“Bazen gerçek olduğunu düşündüğünüz bir şeye öyle sıkı tutunursunuz ki, gerçek kapınıza geldiğinde, onu içeri almazsınız.”