Faşizme Karşı Cesur Bir Yürek: Martin Niemöller

Birinci Dünya Savaşı’nda denizaltı subayı olan Martin Niemöller, Almanya’nın yenilmesinden sonra toplumun dinle kurtuluşa ereceği düşüncesiyle istifa edip ilahiyat okudu.1931’de Berlin Dahlem’de Protestan kilisesine papaz atandı.

Nazilerin iktidara gelişini olumlu buluyordu. Ancak kiliseyi kontrol altına alma girişimlerine karşı çıktı. Niemöller, her sorun karşısında ısrarla “İsa ne derdi” sorusunu soruyordu. Bu soru hayat etiğini belirledi.

Bazı dini tartışmalar, Hitler rejimine karşı alınması gereken tutum tartışmalarına karışınca birkaç kilise,1934’te, genel Protestan kiliselerinden ayrıldı ve ‘Bekennende Kirche’ diye bağımsız bir kilise kurdu.

Niemöller, bu yeni kilisenin önemli merkezlerinden Berlin Dahlem’de etkiliydi. Faşist din işleri bakanı kendisine karşıydı. 1935’de Nazilerin şef ideologu Alfred Rosenberg ile girdiği bir polemikten sonra birkaç aylığına tutuklandı.

Çabasından vazgeçmeyince, 1937’de yine tutuklandı. 7 ay sonra davası sonuçlandı ve ‘hükümet aleyhine faaliyetlerden 7 ay hapis cezasına çarptırıldı. Cezası, tutukluluk süresine denk geldiği için serbest kaldı, kapıda yeniden tutuklandı.

Zaten hakkında açılmış 40 dava vardı. Sachsenhausen toplama kampına Hitler’in ‘özel misafiri’ olarak götürüldü. Kurşuna dizilmekten uluslararası kampanyalar sayesinde kurtuldu ama 7 yıl toplama kamplarında kaldı.

İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra da çeşitli savaş karşıtı kampanyalarda aktivist olarak yer aldı.

Niemöller’in faşizme dair söylediği ifade edilen ve çeşitli versiyonları bulunan, çok ünlü bir söz var; “Önce komünistleri almaya geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü komünist değildim…” diye başlayan söz dizisi…

Martin Niemöller adına kurulmuş olan Vakıf sitesinin (Martin Niemöller Stiftung) kullandığı hali ise şu şekilde;

“Naziler komünistleri alırken sesimi çıkarmadım, evet, ben bir komünist değildim. Sosyal demokratları hapsettiklerinde sesimi çıkarmadım, evet, bir sosyal demokrat değildim. Sendikacıları almaya geldiklerinde sustum, evet, ben bir sendikacı değildim…” 

Cümlelerin bu biçimde dizilmesinin bir önemi var. Niemöller, ‘tarihsel olarak’ Almanya’da faşizmin böyle bir sıra izlediğini, yani Nazilerin öncelikle komünistleri yok etme hedefinde olduğunu anlatıyor.

Önce komünistlerin götürüldüğünü, sonra sosyal demokratların, ardından da sendikacıların götürüldüğünü hatırlatmak istiyor…

Peki, Niemöller Yahudiler’in, Katoliklerin ya da farklı kesimlerin götürülüşünü bu sözlerde dile getirmedi mi? Niemöller bu soruya “hayır” diye cevap veriyor.

Kendi yaşadığı bölgede önce yukarıda belirtilenlerin götürüldüğünü, sonra sıranın Yahudilere geldiğini belirtiyor. Niemöller “Sıra Yahudilere ya da diğerlerine geldiğinde ise, ben zaten toplama kampındaydım” diyor.