Deniz İnsanları ve Su Şehri: Bajau’lar

Pasifik okyanusunun batı kıyılarında suyun üzerinde kurdukları köylerde yaşayan Bajau’lar milliyetleri, toprakları ve yazılı bir tarihleri olmayan ve hikayeleri nesilden nesile anlatılarak süregelen ilginç bir topluluk.

Bin yıl kadar önce yaşadıkları yer olan Filipinler’den kovulup ev olarak kullandıkları teknelerle Malezya’ya ait kıyılara geldiler.

Yakınlardaki kara parçalarından kestikleri ağaçlarla suyun üzerinde sığ ve elverişli yerlere evler yaptılar. Bir kısmı karaya yerleşip halkın arasına karıştı.

Kalanlar ise suyun üzerinde kurdukları su şehri üzerinde dış dünyadan bağımsız ve kurallarını kendi belirledikleri benzersiz bir hayat yaşıyorlar.

Eğitimin, dinin ve devletin olmadığı, hatta zaman sayacına bile ihtiyaç duyulmayan bir yaşam sürüyorlar. Kendilerine özgü dilleri var ve Malezyalılar dahi bu dili anlamıyor.

Yolları, parkları, alışveriş merkezleri yok. Evlerinin bahçeleri bile yok ama Bajau’lar evlerinin altındaki suyun zeminini bahçe gibi kullanıyorlar.

Evet  suyun içinde koşuyor oynuyorlar. Oldukça yoksul ancak alabildiğine mutlu insanlar topluluğu.

Mutlular çünkü vergi yok, kira yok, fatura yok, borç yok asıl önemlisi para yok.

Peki neler var? Muazzam bir doğa, çeşitli deniz ürünleri, tertemiz bir hava hatta temiz hava ve oksijen ile o kadar iç içeler ki suyun altında diğer insanlardan çok daha uzun süre kalabiliyorlar.

Evet en ilginç konu da bu olsa gerek. Evrim yalan mı gerçek mi sorusu burada cevaplanmak üzere karşımızda duruyor.

Çocuklar doğdukları andan itibaren suyla tanışıyor ve ilk aylardan itibaren neredeyse her biri usta bir yüzücü ve dalgıç gibi yetenekliler.

Bu durumun ilk aşamasına “adaptasyon” diyoruz ancak burada durum çok daha öte.

Bajau’ların dalakları diğer topluluklara ait insanlardan yaklaşık olarak yüzde 50 daha büyük ve kanlarındaki alyuvar sayısı ise daha fazla oksijen depolaması için çok daha fazla.

Bu sayede suyun 30 metre altında bir balığın peşinden koşup zıpkınla avlayacak kadar süre kalabiliyorlar. 5 dakika kadar bir süre bu…

Bajau’ların dalak yapısının incelemesini ise Avustralyalı araştırmacı/yazar Melissa İlardo yaptı. İlardo, Bajau’ların da Japon dalgıçlarla benzer dalak yapısına sahip olup olmadığını merak etti ve 54 Bajau ile çevredeki çiftçi topluluklardan 34 kişinin dalaklarını karşılaştırdı.

Sonuç ise, Bajauların dalaklarının karada hayatlarını devam ettiren komşularından ortalama olarak 50% daha büyük olduklarını gösterdi.

Suya dalış yapıldığında dalaklar kasılarak oksijen depolanmış alyuvarları serbest bırakır. Bu sayede kalbe gelen kan daha fazla oksijen getirerek vücudun uzun süre soluk almadan yaşamasını sağlar.

Elbette dalış sırasında kalbin dakikada 60-70 olan atış sayısı ise 30’lara kadar düşer. Bu da su içinde daha uzun süre kalmayı destekler.

Bin yıl içinde Bajau’ların dalak büyümesi su üzerinde hayatlarına devam edeceklerini varsaydığımızda bin yıl sonra dalaklarının büyümesi devam edecek ve su altında kalma süreleri yarım saati geçebilecek diyebiliriz.

Bu da insan türünün farklı vücut yeteneklerine sahip olması anlamına gelir.

Değişen tek organ dalak değil elbette. Gözleri de. Zamanla su altında karadakinden daha iyi gördüklerini ifade ediyor Bajau’lar.

Evet yaşam döngüsü kendini yenileyerek ve evrimleşerek doğal seçilimi içerisinde devam ederken milattan önce 535-475 yılları arasında Efes’de yaşamış olan filozof Herakleito’nun “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözünü anımsıyor ve kendisini saygıyla yad ediyoruz…

Mehmet Yılmaz