Kadın kocasına seslenir:
“Hayatım, hadi uyan, kahvaltı hazır” der.
Adam uyanır, elini yüzünü yıkar. Güzelce ütülenmiş gömleğini, tertemiz pantolonunu giyer ve mutfağa girer.
Kızı “Günaydın babacığım” der ve babasına sarılır.
Sıcacık ekmekler ve hazırlanan kahvaltı sofrası mis gibi kokmaktadır. Adam iştahla kahvaltısını yapar.
“Hayatım ellerine sağlık, bu güzel kahvaltı için ne kadar teşekkür etsem az” der eşi de ona “afiyet olsun kocacığım” der.
Sonra da eşini mutlu bir şekilde yolcu eder.
Okurken içinizden “Ne kadar da mutlu bir aile” diye geçirdiyseniz hikâyedeki sorunu görememişsinizdir.
“Aa, ne var ki bu hikâyede diyorsanız?” lütfen aşağıdaki hikâyeyi daha dikkatli okuyun.
Çalan saatle beraber kadın ve kocası uyanır. Ellerini, yüzlerini yıkadıktan sonra çocuklarının odasına giderler ve her zamanki sabah şarkısıyla kızlarını uyandırırlar.
Baba kızının hazırlanmasına yardım ederken anne de bir taraftan kahvaltıyı hazırlamaya başlar.
Kızı ve babası hazırlanıp mutfağa gelir. Anne çayları doldururken, baba ile kızı da masayı hazırlar.
Kahvaltının en lezzetli yanı ise herkesin sırayla o gün neler yapacağını anlatmasıdır.
Peki, şimdi düşünelim birinci hikâye ile ikinci hikâye arasındaki fark nedir?
Çoğu kişi birinci hikâyede mutlu bir tablo görse de eksik olan şey paylaşımdır.
İkinci hikâyede ise hemen yerde birliktelik ve paylaşım vardır.
Birinci hikâyedeki çocuk yaşananlara seyircidir ama ikinci hikâyede çocuk hayatı her karesiyle ailece yaşıyor ve paylaşıyordur.
Böyle yaşayan bir çocuk anne ve baba ile yaptığı her etkinlikte, hemen her oyunda bu duyguyu yaşar ve hisseder.
İzlediği oyunlarda ve çizgi filmlerde paylaşım ve arkadaşlık temalarını kolayca algılar, duyguları hisseder.
Arkadaşlarıyla olan oyun, etkinlik ya da iletişimde paylaşım duygusunu ve davranışını kendiliğinden yansıtır.
Paylaşım ve arkadaşlığı bir çocuğa anlatmanın ya da öğretmenin en etkili yolu ikinci hikâyede olduğu gibi onu ailece yaşamaktan geçer.