Büyük bir kamu arazisine geceleri göz kulak olacak, bekçilik yapacak biri asgari ücretle işe alınır.
“Talimatlar olmadan bekçi nasıl iş yapacak?” diye düşünülerek planlama ve organizasyon için maaşları asgari ücretin iki katı olan iki vardiya şefi işe alınır.
Vardiya şeflerinin işlerini doğru yapıp yapmadığını denetlemek üzere maaşları asgari ücretin dört katı olan iki de denetmen işe alınır.
Bir süre sonra “Bunların maaşları nasıl hesaplanıp ödenecek, bu işleri kim yapacak” diye düşünülür ve asgari ücretin beş katı maaş ile bir muhasip alınır.
Bir süre sonra da “Peki bu kadar personelden kim sorumlu olacak” diye düşünülür.
Asgari ücretin on katı maaş ile bir müdür, müdür olmadığı zamanlarda yerine vekalet etmesi için de asgari ücretin sekiz katı maaşla bir müdür yardımcısı işe alınır.
Tam işler yoluna girdi derken ülkede ekonomik sıkıntılar baş gösterir.
Kamu kurumlarının masraflarının kısılmasının gerekliliği, tasarruf tedbirleri tartışılır uzun uzun…
Tartışmaların sonucunda bekçinin işine son verilir…
Okuduğunuz bu hikaye Türkiye’nin hikayesidir…
Ülkede işsizlik ve yoksulluk almış başını gitmiş…
Asgari ücret yoksulluk sınırının çok çok altında kalmış…
Kaç tane atanamayan öğretmen, geçinemeyen vatandaş canına kıymış, borçları yüzünden ailesi dağılan, hayatı altüst olan milyonlar…
Ama biz vekil sayısını artırıp maaşlarına zam yapıyoruz, topluma hiçbir katkısı olmayan tarikat holdinglerine belediyelerden milyonlar yağdırıyoruz, 80 yaşındaki adamları saraya danışman alıp asgari ücretin on-yirmi katı maaş veriyoruz…