“Almanya Acı Vatan”

Diaspora, bir kavim, ulus ya da inanç mensubu olan insanların uzun süre yurtlarından koparak başka bir yerde azınlık olarak yaşamaları anlamına geliyor.

Aslında tek bir kelime, özellikle bir dönem Türkiye’den kopan binlerce vatandaşın hayatlarını özetlemeye yetiyor.

Farklı farklı yerlere göçen binlerce insan, geride bıraktıkları yaşamları, aileleri, hissettikleri yalnızlıklar, çektikleri acılar ve göçmen olmanın getirdiği özlem ise tek bir kelimeden çok daha fazlası…

Gökhan Duman’ın kurduğu DiasporaTürk adlı hesapta ise Türkiye’den Avrupa’ya ya da dünyanın bir ucuna göç eden ve göçmen olarak yaşayan binlerce insanın anılarına yer veriliyor.

Kimileri yüzümüzde küçük bir tebessüm bırakırken kimi hikayeler de hüzünlendiriyor.

DiasporaTürk hesabına tüm bu hikayeleri bizzat yaşayanlar gönderiyor, fotoğraflarını ve yaşadıklarını paylaşıyorlar. Ortaya ise adeta dev bir göçmen arşivi çıkıyor.

Uzun zamandan beri hesapta paylaşılan bu hikayeler son olarak “11. Peron: Bir Yanı Memleket bir Yanı Gurbet” adlı kitapta toplanmış durumda.

Hikayeler herkesin içinde geçmişe dair, hüzne ve ayrılığa dair bir şeyler canladırmayı başarıyor. DiasporaTürk’ü Instagram ve Twitter hesaplarından takip edebilirsiniz.

Şimdi o hikayelerden kesitlere göz atalım…

“Kızlarım çok küçüktü. Her yaz tatilinde memlekete gittiğimde bir köşeden bana öyle utangaç utangaç bakarlardı. Zorla kendime alıştırırdım. Tam bana yaklaşıp ‘baba’ demeye başladıklarında bu sefer de tatil biterdi, geri Almanya’ya dönerdim.” (Halil Gencer- Rosenheim,1973)

“Eşim bant doldurup yollamış, bütün ev teybin başındayız. Eşim bantta iyisiniz inşallah diyor bütün ev ‘iyiyiz iyiyiz’ diyor, köye kar inmiştir diyor, herkes ‘indi indi’ diyor. En son anasını, babasını herkesi andı, kalanlara da hasretle selam ederim dedi. İşte o kalan bendim.”

“Babam öldü. Aldık, uçağa koyduk. Herkes geçti kapıdan, bir ben havaalanında kaldım. O gün Berlin’de bir tek ben kalmışım gibi hissettim. Herkes o uçağa binip gitti, bir ben burada kaldım. (Birol Ünel)

“Bir gün Köln Radyosu’nda Yılmaz Güney çıktı. Türkiye’de en çok neyi özlediniz diye soran sunucuya, “Anamın kuru fasulyesini” diye cevap verince, ilk defa babamın hıçkırıklarına şahit oldum. O gün gurbet babaannemin kuru fasulyesinde anlam bulmuştu.” (Osman Özaydın)

“Annemle babam beni köye bırakıp Almanya’ya çalışmaya gitti. 5 yıl sonra buluştuğumuzda yanlarında 2 çocuk vardı. Artık 3 kardeş olmuştuk.”

“Kızım mektuba bir ayakkabı çizmiş, annesi de “kesen müsaitse” diye not yazmış. Gidip 1 saatte ayakkabısını aldım. Daha dönmeme 8 ay vardı.”

“Hanım gitmemi istemediği için bavulumu, çamaşırlarımı hep saklamış. Baktı ben ciddiyim bu sefer de  patlıcan konservesine kadar doldurmuş.”

”Türkiye’ye yolculuğumuz 2-3 gün sürerdi. Biz arkada rahat ederdik ama babamız şoför koltuğunda perişan olurdu. Haline üzülür dikiz aynasına bir salkım üzüm asardık. Uykun gelirse kopar kopar ye baba derdik çocuk aklımızla. Uyandığımızda üzüm bitmiş olurdu. Ama o yol bitmezdi.”  (Zeynep Karasu)

“Babam Almanya’ya gittiğinde orada Alman bir kadınla evlenmiş. O eşinden 3 kardeşim olmuş. Babam Türkiye’ye de ara sıra gidip gelmiş ama daha çok Almanya’da yaşamış. Ben 4 yaşındayken vefat etmiş babam.

Küçük olduğum için hatıralarımda babamla ilgili pek bir şey yok. Babamın nasıl bir ses tonu var onu bile bilmiyordum.

Babamın vefatından 22 yıl sonra Almanya’daki kardeşlerimi merak ettim. Onlarla hiç tanışmamıştık, arasam bulsam dedim.

İnternet üzerinden araştıra araştıra sonunda onları buldum. Çat pat konuşarak anlaşmaya başladık.

Bir gün bana babamın Almanya’da kanser tedavisi görürken hastane bahçesinde bir bankta oturduğu kısa bir video gönderdiler.

Kardeşlerimi ve babamın son yıllarını o videodaki görüntüden görebildim. Ve izlerken ilk kez babamın sesini duydum. Çok garip bir histi.

O an bir yurt odasındaydım. Bağıra bağıra ağladım. Elimden başka bir şey gelmiyordu.” (Hasan G.)

“Babam Zürih’ten bir bant göndermiş, oradaki günlerini anlatıyor. En son diyor ki “Hanım arka yüzünü yalnızken dinle.” Gece annemin sessizce ağladığını duyuyorum.

Babam fonda bir şarkı söylüyor: Bilsen uzaklarda kimler ağlıyor, gelemem sevdiğim felek koymuyor.” (Şilan Tirman)