Kız Kulesi ve Nazım

Üsküdar açıklarında bulunan Kızkulesi ile ilgili pek çok efsane vardır. Ancak okuyacağınız hikaye onlardan biri değil, bizzat gerçek, yaşanmış bir hikaye.

Sunay Akın tarafından aktarılan ve ucu büyük şair Nazım Hikmet’e ulaşan hikaye şöyle:

1827 yılında Almanya’nın Brandenburg kentinde Karl adında bir çocuk dünyaya gelir.

Babası müzik öğretmeni olan Karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir Fransız yetimhanesine gönderilir.

12 yaşına geldiğinde, bir gece uç uca bağladığı bezleri camdan sarkıtarak yetimhaneden firar eder.

Daha sonra gemilerde miço olarak çalışmaya başlar. Hamburg’tan kalkan bir gemiyle İstanbul’a giderken henüz 12 yaşındadır.

Gemi aylarca Akdeniz’de dolaştıktan sonra nihayet İstanbul’a geldiğinde gemiden denize atlayan Karl, gemiden kaçar ve yüzerek Kızkulesine çıkar.

Kendisini kurtaran Kız Kulesi’nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler.

İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır.

Kaçak Çocuk dönemin Osmanlı sadrazamı Mehmed Emin Ali Paşa’nın huzuruna çıkarılır.

Paşa çocuğa sorar;
─ Söyle küçüğüm, neden kaçtın Almanya’dan?
─ Dayak vardı orada, bıktım kaçtım.
─ Peki gemin birçok ülke gezerken bunu yapmadın da neden İstanbul’da kaçtın geminden?
─ Ben o kuleyi (Kızkulesi) çok sevdim, der çocuk.

Sadrazam sorunu çözer ve Karl’ı korumasına alır. Karl, Mehmet Ali adını alır. Mehmet Ali, Kırım, Bosna ve Karadağ savaşlarından sonra 2. Abdülhamit döneminde paşa unvanını alır. 

Mehmet Ali Paşa, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması’nda Osmanlı’yı temsil eden üç kişiden biri olur.

Almanca, Fransızca, Yunanca, Farsça ve Arapça dillerinde şiirler yazan Mehmet Ali Paşa’nın dört kızı olur.

Paşa’nın Leyla adındaki kızının da bir kızı olur; Celile.

Celile bir erkek çocuk doğurur: Bu çocuk büyüdüğünde sadece Türkiyenin değil, dünyanın da en büyük şairlerin biri olacaktır, o çocuk Şair Nazım Hikmet’tir…